26 Aralık 2015 Cumartesi

Türk Tiyatrosunun Dünü, Bugünü, Yarını

                  Meddahlık, tulûat ve ortaoyunu gibi temaşa sanatları, geleneksel Türk tiyatrosunu oluşturan üç ana unsurdur. Türkistan'da taklit ve bazı karakterler kurarak yapılan şölenlerle temeli atılmıştır. Tarihini İslam'dan önceye kadar götürebileceğimiz Türk meddahlığı ve ortaoyunu, Türklerin Anadolu'ya gelmeleriyle birlikte yeni bir boyuta ulaşmış ve II. Mahmud döneminde profesyonellik kazanmıştır.

Son ortaoyunu sanatçılarımızdan
 İsmail Dümbüllü ve Münir Özkul


                 Meddahlığı bir nevi "monolog" olarak değerlendirebiliriz. Anadolu'da Türk köylerinde soğuk kış gecelerinin vazgeçilmezi olan öykü anlatma ve anlatırken karaktere bürünme sanatına, günümüzde "stand-up" denir oldu. Ortaoyunu ise; Kavuklu Hamdi, Pişekâr, Çelebi, Külhanbeyi, Kel Hasan, Abdürrezzak gibi sınırlı karakterleri ihtiva eden, bir metne bağlı kalmayan, doğaçlama, geleneksel Türk tiyatrosudur. Ortaoyunu için "Canlı Karagöz" de diyebiliriz. Tulûat ise; yazılmış belirli bir oyun ve her defasında değişen farklı karakterlerden oluşan, daha profesyonelce yapılmış ve Türk geleneklerine uygun icra edilen tiyatro dalıdır.

Ortaoyunu tasviri

              Tanzimat döneminde, III. Selim, II. Mahmud ve sonraları Abdülmecid gibi yenilikçi padişahlar Yıldız, Çırağan ve Dolmabahçe saraylarına tiyatro salonları yaptırmışlardır. Fakat ne var ki, İlk kurulan tiyatro gruplarında çoğunlukla Ermeniler yer almıştır. Güllü Agop adlı Ermeni tiyatrocu, Ermenice oynanan bazı oyunları Türkçeleştirip İstanbul Gedikpaşa Tiyatrosu'nda sahneye koymuştur. Çoğu kişinin lise edebiyat derslerinden bildiği Şinasi'nin "Şair Evlenmesi" adlı oyunu 1860 yılında sahnelenmiştir. Tabii sadece azınlıklar değil, Namık Kemal, Ahmet Vefik Paşa, Abdülhak Hamid gibi Türk tiyatro yazarları da eserler vermişlerdir.

             27 Ekim 1914'te kurulan Darü'l Bedâyi, ilk gelişmiş ve Batılı tarzda Osmanlı tiyatrosudur. O dönem için Türk tiyatrosu denmesi çok doğru olmayacaktır. Çünkü Türk erkeklerinden başka Ermeni, Rum, Yahudi kadın ve erkek oyuncular da vardır. Ayrıca ne acıdır ki, azınlık kadınları tiyatrolarda rol alabilirken, Türk kadınları seyretmek için bile tiyatronun kapısından içeri girememişlerdir.

            Müzikal oyunların tanıtıldığı ilk mecmualar da azınlıklar tarafından neşredilmiştir. Bunlardan biri Ermenice "Osmanyan Verjışdutyun" adlı mecmuadır; "Osmanoğlu Musikisi" anlamına gelmektedir. 1875 yılında yazılan ve 1876'da sahneye aktarılan ilk Osmanlı opereti "Leblebici Horhor Ağa" Dikran Çuhacıyan ve Takvor Nalyan'a aittir.

Sonradan filme aktarılan Leblebici Horhor Ağa'nın afişi.

            Görülüyor ki, Türk yurdunda Türk'ün sanat icra etme hakkı elinden alınmış ve tiyatro gibi kitleleri etkileyen bir sanat dalı azınlıkların eline teslim edilmiş, Osmanlılar tarafından başkalarına altın tepside sunulmuştur. Millet-i Sadıka(!) olarak bilinen millet, ortaoyunu ve meddahlığın etkisini azaltacak nitelikte tamamen Batı uşaklığıyla tiyatrolarımızı manipüle etme imkanına kavuşmuştur. İlk Osmanlı opereti, yeni bir sanat dalının Türk motifleriyle icra edilmesi şeklinde olabilecekken, ipe sapa gelmez bir aşk hikayesi ve kız kaçırma vakası ile berbat edilmiştir.

            Bu yazıyı genelgeçer tarihi bilgiler ışığında, Türk tiyatrosunun geçmişinden duyduğum teessür ve geleceğinden duyduğum endişe ile yazıyorum. İlk Türk kadın tiyatrocumuz Cahide Sonku, Osmanlı'nın son döneminde Ermenice isimle sahneye çıkmak zorunda kaldıysa, bu utanç Osmanlıcı Türklere yeter diye düşünüyorum. Neyse ki, Cumhuriyet'in ilanından sonra Türk kadınları tiyatrolarda rol almaya başlamıştır. Sanıyorum Trabzonlu Türk kadın tiyatro üstadımız, rahmetli Tomris Oğuzalp Hanımefendi, İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun müdiresi olarak Cahide Sonku'nun ruhunu şad etmiştir. Fakat ne yazık ki çoğu tiyatrocumuz gibi yoksulluk içinde ölmüştür. 2 yıl önce uçmağa varan Tomris Hanım, 1932 doğumluydu.

Tomris Oğuzalp ve Haluk Kurdoğlu, 1959-1960 yıllarında
"Karayar Köprüsü" adlı oyunda rol alırken.

               Şimdilerde ise Türk tiyatrosu, Türklüğü hor gören etniklerin tahakkümü altındadır. Ancak bu noktada iğneyi değil çuvaldızı kendimize batırmak durumundayız. Türkçü-Turancı tiyatro oyuncularının yetişmeleri ve tiyatroları doldurmaları elzemdir. Oyuncu tayfasının Kürt ve Ermeni borazanlığı yaptığı, sosyal medyada hunharca Türk düşmanları için duyar kastığı bir dönemdeyiz. "Kobane" diye zırlayarak ödül alan oyuncular değil, Karabağ, Kırım, Ahıska, Türkmeneli, Doğu Türkistan için milleti şahlandıracak konuşmalar yaparak ödül alan oyuncularımız olmalıdır. Ulusalcı Nejat Uygur, Levent Kırca, Ferhan Şensoy gibi isimleri kötünün iyisi olarak değerlendirsek de, bizim tam anlamıyla, her yönüyle Türk ve Türkçü oyunculara ihtiyacımız var.

               Türkçü ailelere bu anlamda büyük görevler düşüyor. Çocuklarınızı tiyatro ve sinemaya yönlendirin. Oyuncu olmak zorunda değiller. Işık, dekor, kostüm, dramaturji, senaryo, yönetmen asistanı, yönetmen; yani bu sanatla ilgili herhangi bir iş koluna mensup olmaları için özendirin. Türkçü nesiller her sanat dalında aktif olmalı ve topluma ışık tutmalıdırlar.