16 Şubat 2016 Salı

Muhacir Türklerin Psikolojisi

                   Seferberlik türküleri vardır, ırkımızın çektiği zorlukları anlatan. Her şeye rağmen mağrur bir duruş vardır; sızlanma, ajitasyon, eziklik olmaz. Kendi ailemden yola çıkarak o ruh halini şöyle anlatayım: yok sayma, baskılama, inkar etme vardır daha çok. "Biz bunları yaşamadık ki, o işkenceler bize yapılmadı, o biz değildik." düşüncesi. Sağlıklı bir ruh hali için elzem elbette. Yaşadığımız şehrin bir parçası oluşumuz, geçmişe sünger çekme isteğimiz biraz da bundan sanırım. Bahsi mümkün olduğunca az geçer. Buna isyan eden ailenin en sivrisi benim. Her fırsatta hatırlatıyorum.

                  Malını, mülkünü, toprağını sırasıyla Borçalı, Revan ve Kars'a bırakmış insanların sığınmak zorunda kaldıkları son yer burası. Savaş gazisi olup, Rusların yaptıkları işkencelerden sonra aklını kaçırmış Terekeme milisi Yakup Bey, ellerinden kaçar kaçmaz arkadaşıyla Sarıkamış'a döner ve darmadağın olmuş ailenin son göçü başlar...  Anne tarafımınki daha büyük bir dram. Boraltan'da son Revanlı akrabalarımızı Ruslar kurşuna dizdikten sonra, Erzurum doğumlu annem bu acıyla, kinle doğup büyümüş. Babam ise; "Biz artık buralıyız. Şükürler olsun ki Türkiyemiz var. Yeni bir hayat kurduk kendimize. Bize yapılanları asla unutmayıp, içimizde saklı tutacağız. Hesabını soracağımız günler de gelecek. Ama şimdilik hayat devam ediyor. Diri diri mezara girmenin anlamı yok." diyor. İkisi de kendince haklı. Ama sanırım ben anneme daha yakınım bu konuda.

                 Babam daha sakin ve metin... İçinde fırtınalar kopmuyor değil. Ama o baskıladığı bu ruh halini, farklı şekillerde açığa vuruyor. Mesela; eve bir kilo pirinç, beş kilo un alması gerekiyorsa on kilo, yirmi kilo alıyor. Evde üç kişiyiz. Misafire ikram edilen de o kadar tutmaz. Çok almasının bir sebebi yok. Ama ev erzakla dolu. Dedesi, bu şehirde yokluk çektiği için, savaş sırasında da göçerken aç kaldıkları için bu zihnine yerleşmiş. Bir sürü ekmek alıyor, buzdolabına et depoluyor. Eli aza gitmiyor. Bunun genetik olarak aktarıldığını düşünüyorum bazen. Mesela av tüfeği var babamın, bu bana tuhaf bir şekilde güven veriyor. Güven duygusuna ihtiyacımız var. Aç, güçsüz ve silahsız kalma endişesi yaşıyoruz, çünkü bu nedenle göçtük.

                  Ülkemizin en ufak başarısı bizim için sevinçten ağlama sebebi olabiliyor. Ordumuzun ve devletimizin daima güçlü olmasını mutlaka her Türk evladı istiyor, ama bu durum muhacir Türklerde çok daha ciddi boyutta. Gündemden örnek vermek gerekirse, Rusya'nın Türkiye'ye kafa tutmasından korkan yığınla insan varken, biz bunu müstehzi bir biçimde ele alıyoruz. Çünkü çok çektik ama son kalemiz için mücadele ettik. Ordumuzun gücü de ortada. "Ay ya savaşa girersek ne olur? Strarbucks'ta kahve keyfi de yapamayıııız!" diyen muhallebi çocuklarının tırsmasına anlam veremiyor olmamız bundan. Savaş Türk için düğündür. Babam bu sebeple: "Kızım, cepheye gitmek gerektiğinde anasının eteğinin altına saklanacak olanlar belli. Ben de, annen de, sen de vatan için ölmeye gitmek gerektiğinde durmayacağız. Durursak kanını taşıdığımız insanlara ahirette savaştan kaçma alçaklığının hesabını veremeyiz." diyor. Yerden göğe kadar haklı.

1 Aralık 1918 yılında Karapapak ve Ahıska Türklerinin kurduğu
GÜNEYBATI KAFKAS  TÜRK CUMHURİYETİ
bayrağı. 

                Yaşadığı şehirde sığıntı muamelesi gören, onuru hiçe sayılan muhacir Türkler yalnızca Kafkas göçmenlerinden ibaret değil. Çağan Irmak, Dedemin İnsanları adlı filminde Giritli Türklerin dertlerini ele almış. Ege'ye mübadele sırasında göçen Giritli Türk ailenin, göçtükleri yerde "Yunan tohumu!" diye aşağılanmaları, mübadil ailenin çocuğunun her fırsatta İstiklal Marşı okuyarak, sünnet olduğunu söyleyerek, "Türküz biz, Türk!" diye isyan ederek kendini savunmaya çalışması ne acıdır. Aslen Revanlı olduğunu çoğu kişiden gizleyen annemi, o filmi izledikten sonra anladım. İncinmemek için susmayı tercih etmek gerekiyor bazen.

               Şimdilik gündemde olan Türk yurtları Doğu Türkistan, Türkmeneli, Karabağ, Kırım. Elbette gündemde kalmalı. Fakat ya Girit? Üsküp? Gümülcine? Kırcaali? Selanik? Batum? Priştine? Revan? Gökçe? Borçalı? Ahıska? Gönül ister ki her Türk'ün derdine yanacak birileri olsun. Çoğumuz şanssızız, ama bazılarımız daha şanssızız. Hazır Batı Trakya'ya değinmişken, büyük lider Dr. Sadık Ahmet'i de rahmetle ve şükranla analım. Tini şad olsun. Batı Trakya, Makedonya ve Kosova Türkleri yetim kalmamalı.    

31 Ağustos 1913'te kurulan ilk Türk cumhuriyeti,
BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ bayrağı.

             "Ne qədər çox acı var, boğuluram!" diyen Hocalılı bir kadını anımsadım. Boğula boğula boğmayı öğreneceksin aziz milletim. Hak aramak merhametle olmuyor. Defalarca yufka yüreğimizden çetin yollar aşamadığımızı gördük. Bedeli çok ağır oldu. Ama hiçbir şey için geç değil.

             Muhacir psikolojisini çok iyi yansıttığını düşündüğüm Rıdvan CANIM'ın "Rumeli Ağıtı" adlı o güzel şiiriyle yazıma son verirken, etrafınıza iyi bakmanızı ve yerinden yurdundan olmuş Türklerle empati kurmanızı öneriyorum.


                         Bir Rumeli Türküsü kanat çırptı gümüş vazolarda,
                         Sımsıcak bir dua yıkıldı ellerime...
                         Burma bıyıklı ağıtlar dizginledi zamanı
                         Kana batmış toynaklarda yeşil bir gül dillendi,
                         Sessizlik keklikleri makaslarken gökleri
                         Bir ezan yağmuruyla ta can evimden yandım;
                         Ve yumdum gözlerimi İstanbul'da
                         Üsküp'te Kalkandelen'de uyandım.